Amanda ve genç kızı, Amerika’nın gözlerden uzak bir kırsalında, izole ve huzurlu bir yaşam sürmektedir. Günlük hayatları çiftlik işlerinin monotonluğuyla geçerken, Amanda geçmişinden kaçmaya çalışır. Ancak bu sakin hayat, Kore’den gelen bir haberle altüst olur. Amanda’nın yıllar önce kopardığı bağlar yeniden ortaya çıkar: Uzaklaştığı, karmaşık ve travmatik bir geçmişi olan annesi.

Bir gün Amanda’ya, annesinin ölmeden önce geride bıraktığı birkaç eşya gönderilir. Eşyalar arasında eski aile fotoğrafları, mektuplar ve Amanda’nın çocukluğunu gölgede bırakan sırların izleri bulunmaktadır. Ancak Amanda, bu basit eşyaların ardında daha karanlık bir şeyin yattığını hisseder. Kendi annesine ait bazı eşyaların varlığı, Amanda’nın çiftlikte açıklanamayan olaylarla karşılaşmasına yol açar. Gölgeler hareket eder, geceleri duyulan fısıltılar çoğalır ve geçmişe ait rahatsız edici imgeler onun rüyalarını işgal eder.

Kızına karşı her zaman sevgi dolu ve koruyucu olan Amanda, bu huzursuz edici olaylar karşısında kendini annesine dönüşme korkusuyla yüzleşirken bulur. Annesinin sert, manipülatif ve duygusal açıdan yıpratıcı doğası Amanda’nın çocukluğunu şekillendirmiştir ve bu döngünün kızıyla olan ilişkisinde de tekrarlanmasından korkar.

Amanda, annesinin eşyalarıyla birlikte gelen bu lanetin ya da travmanın yalnızca zihinsel olmadığını anlamaya başlar. Görünmeyen bir varlık, geçmişten gelen bir öfke ya da intikam duygusu, Amanda’nın şu anki hayatını tehdit etmektedir. Amanda, kızını korumak için, hem kendi korkularıyla hem de ailesinin miras bıraktığı karanlıkla yüzleşmek zorunda kalır.

Bu karşılaşma, Amanda’nın ailesine olan nefretini, annesinin onun üzerindeki etkisini ve korkularıyla yüzleşme cesaretini test eder. Ancak bu süreçte Amanda, sadece annesinin gölgesinden kurtulmayı değil, aynı zamanda kendi kimliğini yeniden tanımlamayı da öğrenir.