İnsanlığın çöküşünden sonra, dünya, ahlaki ve fiziksel bir çorak araziye dönüşmüş, hayatta kalan az sayıdaki insan ise açlığın ve çaresizliğin pençesinde, hayatta kalmak için karanlık yöntemlere başvurmuştur. İnsan eti yemenin normalleştiği bu acımasız dünyada, bir genç, sevgilisini hayatta tutmak için kendi sınırlarını zorlamak zorunda kalır. Genç adam, ailesinden geriye kalan tek kişi olan babasıyla birlikte izole bir şekilde yaşamaktadır. Ancak bir gece, kana susamış bir kabile, onların mütevazı sığınağına saldırır. Babasını vahşice öldürüp değerli ilaçlarını çalarlar ve geriye sadece acı, öfke ve çaresizlik bırakırlar.

Sevgilisi, ender bir hastalıkla mücadele etmektedir ve çalınan ilaçlar olmadan birkaç gün içinde ölecektir. Gencin önünde iki seçenek vardır: Ya sevgilisinin son günlerinde yanında kalacak ya da onu kurtarmak için tehlikeli bir yolculuğa çıkacaktır. Umutsuzluk ve sevginin birleştiği bir dürtüyle, ikinci seçeneği tercih eder ve ilaçları geri almak için kabileyi bulmaya karar verir.

Gencin yolculuğu, hem dış dünyadaki tehlikelere hem de kendi içindeki karanlığa bir meydan okumadır. Yolda, insanlığın kalıntılarına, ahlaki çöküşün farklı biçimlerine tanıklık eder. Eski bir fabrikada yaşayan bir grup yaşlıdan, teknolojik kalıntılara tutunmaya çalışan bir topluluğa kadar, karşılaştığı her birey, insanlığın düşüşünün farklı bir yüzünü temsil eder. Ancak, tüm bu karşılaşmalar arasında, onu en çok korkutan, kendi içindeki şiddet potansiyelidir.

Kabileye yaklaştıkça, hayatta kalma ve ahlak arasındaki çizgi bulanıklaşır. Kabile üyeleri, kendilerine ait vahşi bir düzen kurmuş ve acımasız bir lider etrafında toplanmışlardır. Genç adam, babasının intikamını almak ve sevgilisi için ilaçları geri çalmak amacıyla, kabilenin kalbine sızmak zorundadır. Ancak burada, sadece fiziksel bir savaşa değil, aynı zamanda kendi insanlığına karşı da bir savaşa girer.

Kabilenin iç yapısını öğrenirken, liderin bile geçmişte bir aile adamı olduğunu ve bu çöküşün herkesi nasıl değiştirdiğini fark eder. Genç adam, babasını öldüren ve ilaçları çalan insanlardan nefret etse de, bu insanların da bir zamanlar çaresiz kurbanlar olduğunu görmek, öfkesini yeniden değerlendirmesine yol açar.

Sonunda, kanlı bir yüzleşme kaçınılmazdır. Genç adam, sevgilisi için her şeyi göze alarak hem babasının intikamını almak hem de çalınan ilaçları geri kazanmak için kabilenin lideriyle karşı karşıya gelir. Ancak zaferin ardından, kaybettiklerinin ağırlığı ve yaptığı fedakarlıkların bedeliyle baş başa kalır. Bu karanlık dünyada, hayatta kalmanın insanlık için ne anlama geldiğini sorgulamaya başlar. Sevdiği kadını kurtarmak için ne kadar ileri gitmeye razıdır? Ve sonunda, bu kurtuluş, içindeki insanlığı geri getirebilecek midir?