Arthur, on yaşında, hayal gücü geniş, maceraperest bir çocuktur. Melek yüzü, fırça gibi saçları ve çilleriyle son derece sevimli olan Arthur’un hayatı, dört yıl önce gizemli bir şekilde ortadan kaybolan dedesinin geride bıraktığı not defterini keşfetmesiyle tamamen değişir. Bu defterde, Afrika kabilelerine dair hikâyeler anlatılmakta ve özellikle "Minimoylar" adı verilen, gözle zor görülebilecek kadar küçük insanların varlığından bahsedilmektedir.

Minimoylar gerçekten var olabilir mi? Bu, Arthur’un zihnini kurcalayan en büyük sorudur. Ancak bir şey kesindir: Dedesinin izini sürmek ve kayboluşunun ardındaki sırrı çözmek için cesaretini toplamak zorundadır. Arthur, dedesinin bıraktığı ipuçlarını takip ederken kendini akıl almaz bir dünyanın kapısında bulur. Gerçek ile masalın iç içe geçtiği bu dünyada, küçücük bir kahraman olmanın ne anlama geldiğini öğrenecektir.

Zaman daralmaktadır. Üç gün içinde çalınan hazineyi bulmalı, korkunç ve şeytani bir büyücüye karşı koymalı, vahşi sivrisinek savaşçılarla mücadele etmeli ve en önemlisi, özgürlüğüne düşkün güzel bir prensesin kalbini kazanmalıdır. Arthur’un karşısına çıkan her engel, onun cesaretini ve zekâsını sınayacaktır. Ancak o, en küçük kahramanların bile büyük işler başarabileceğine inanmaktadır.

Bu büyüleyici macera, dostluk, cesaret ve keşif dolu bir yolculuğa dönüşürken Arthur, hem ailesinin geçmişiyle yüzleşecek hem de kendi kaderini şekillendirecektir. Küçük bir çocuğun büyük bir kahramana dönüşümüne tanıklık etmek isteyenler için, bu serüven kaçırılmayacak bir deneyim olacaktır.