Bir zamanlar birbirlerine büyük bir tutkuyla bağlanan Cindy ve Dean, aşklarının en saf ve heyecan verici hâlini yaşamış, hayatlarının en mutlu anlarını birlikte geçirmişlerdir. Ancak yıllar geçtikçe, tutkuları yerini hayal kırıklıklarına, özverileri ise yıpranmış bir alışkanlığa bırakır. Günlük hayatın sıradanlığı, bitmek bilmeyen sorumluluklar ve karşılıklı beklentilerin ağırlığı, onları farkında olmadan birbirlerinden uzaklaştırır.

İkisi de bir zamanlar yaşadıkları büyük aşkın nasıl bu hâle geldiğini anlamaya çalışırken, geçmişin hatıralarına sığınmaya başlarlar. Dean, Cindy’ye olan sevgisini hâlâ koruduğuna inanırken, Cindy’nin içinde büyüyen boşluk ve tatminsizlik, evliliklerini daha da çıkmaza sürükler. İkisi de hayatlarını adadıkları çocukları için bu evliliği kurtarmaya çalışırken, aynı zamanda birbirlerine dair kaybettikleri hisleri geri getirmeye uğraşırlar.

Zihinsel ve duygusal bir yolculuğa çıkan çift, ilk tanıştıkları günü, yaşadıkları büyük anları, hayatlarının fırsatlar ve romantizm ile dolup taştığı o eski altın günleri hatırlar. Ancak geçmişe yapılan bu yolculuk, aynı zamanda kırgınlıkları da beraberinde getirir. Zamanla öğrendikleri gerçek, aşkın sadece heyecan verici anlardan ibaret olmadığı, aksine bazen iki insanın birbirini ne kadar çok sevse de bir noktada yollarının ayrılabileceğidir.

Cindy ve Dean, ilişkilerini kurtarmaya çalışırken, bu evliliğin onları gerçekten mutlu edip etmediğini sorgulamak zorunda kalırlar. Bir zamanlar birbirleri için dünyadaki en değerli şey olan aşkları, artık bir hapishaneye mi dönüşmüştür? Yoksa geçmişin gölgesinde yeniden umut bulmaları mümkün müdür?