Yozlaşma ve şiddetin giderek arttığı bir şehirde, dürüstlüğüyle tanınan idealist bir polis memuru, adaletin çürümüş ellerde nasıl oyuncak haline geldiğine bizzat tanık olur. Üstleri tarafından susturulur, dosyalar kapatılır, suçlular serbest bırakılırken, o ise sistemin içinde elleri bağlı kalmaya mahkûm edilir. Bu çaresizlik, onu yavaş yavaş içten içe tüketir.

Bir gece, cinayete kurban giden masum bir çocuğun davasının örtbas edilmesi, bardağı taşıran son damla olur. Artık kanunların yetersiz kaldığı yerde, kendi adaletini sağlamaya karar verir. Kimliğini gizleyerek şehir sokaklarında dolaşmaya başlar — yüzü maskeli, sesi sessiz ama adımları ölümcül bir intikam meleğine dönüşür. Sadece yeraltı suç örgütlerini değil, onlarla işbirliği yapan rütbeli polisleri ve yozlaşmış kamu görevlilerini de hedef alır.

Halk arasında korku ve hayranlık uyandıran bu gizemli figür, kısa sürede "Adaletin Gölgesi" olarak anılmaya başlar. Ancak sistemin içindeki bazı güçler, onu durdurmak için her şeyi yapmaya kararlıdır. Artık kahramanla cani arasındaki çizgi giderek bulanıklaşırken, kendi içindeki karanlıkla da yüzleşmek zorunda kalacaktır.

Bu hikâye, yozlaşmış düzenin ortasında tek başına doğruluğu savunan bir adamın, maske ardında giderek dönüşen ruhunun hikâyesidir — ve bazen adaletin, hukukla değil kana bulanmış ellerle sağlandığını gösteren çarpıcı bir şehir efsanesi.