Paris’te sanatla iç içe, huzurlu ama mesafeli bir hayat süren genç bir resim restoratörü, en yakın arkadaşının ani ve açıklanamayan ölümüyle sarsılır. Bu beklenmedik kayıp, onun geçmişle ve kendi iç dünyasıyla hesaplaşmasına neden olur. Kırılgan zihinsel durumuyla başa çıkmakta zorlanan genç kadın, her şeyden uzaklaşmak ve biraz nefes alabilmek için doğup büyüdüğü şehir olan İstanbul’a dönmeye karar verir.

Ancak bu dönüş sadece bir kaçış değil, aynı zamanda bastırdığı duyguların ve unutmaya çalıştığı anıların da yüzeye çıkmasına neden olur. İstanbul’da, geçici olarak bir sanat galerisinde işe başlar. Burada, restorasyonu için kendisine teslim edilen gizemli bir Osmanlı tablosu dikkatini çeker. Tablonun yüzeyinde ilk bakışta fark edilmeyen detaylar, onun merakını uyandırır. Renklerin ve çatlakların altındaki tarihî sırlar, onu yalnızca sanatsal bir keşfe değil, aynı zamanda ruhsal bir arayışa da sürükler.

Zamanla tabloyla arasında garip, neredeyse metafizik bir bağ gelişir. Tabloda işlenen sahnelerin, kendi yaşadığı içsel çalkantılarla benzerlik taşıması onu hem korkutur hem de büyüler. Gördüğü rüyalar, geçmişe dair hatıralar ve tablonun sahibiyle kurduğu karmaşık ilişki, yirmili yaşlarının ortasında sıkışıp kalmış genç kadını derin bir varoluş sorgulamasına iter.

İstanbul’un sokakları, tarihî katmanları ve geçmişle bugün arasında gidip gelen atmosferi, onun içsel dönüşümünün aynası hâline gelir. Tablo tamamlandığında, sadece bir resim değil, kendi hayatının eksik parçaları da onarılmış olur. Ama bazı sorular, tıpkı o tablonun altındaki eski fırça darbeleri gibi, asla tamamen silinmez.