Birinci Dünya Savaşı’nın acımasız gerçeklerini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren bu film, genç Alman askerlerinin savaşın başında taşıdıkları coşku ve vatanseverliğin, cephede yaşadıkları dehşet ve umutsuzlukla nasıl paramparça olduğunu anlatır. Erich Maria Remarque’nin aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan yapım, savaşın yalnızca cephedeki fiziksel değil, ruhsal tahribatını da izleyiciye derinlemesine hissettirir.

Başrolü üstlenen Lew Ayres’in hayat verdiği Paul Baumer karakteri, gençliğini ve insanlığını savaşın anlamsızlığı içinde yitiren bir figür haline gelir. Onun şu sözü, filmin merkezindeki düşünceyi özetler: “Siperlerde yaşıyor ve savaşıyoruz. Ölmemeye çalışıyoruz, tek yaptığımız bu.” Bu cümle, savaşın yüceltilmiş anlatılarından uzak, çıplak ve hüzünlü bir gerçeği dile getirir.

Lewis Milestone’un yönetmenliğinde sade ama etkileyici bir anlatımla çekilen film, savaş karşıtı duruşunu asla didaktik bir şekilde sunmaz; aksine, izleyiciyi savaşın dehşetiyle baş başa bırakarak etkisini kalıcı kılar. Öylesine güçlü bir anlatıma sahiptir ki, film uzun yıllar boyunca birçok ülkede sansürlenmiş, hatta yasaklanmıştır.

Zamanla birçok “mesaj filmi” etkisini yitirirken, All Quiet on the Western Front (Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok), hâlâ sinema tarihinin en çarpıcı ve etkileyici savaş karşıtı yapımlarından biri olarak kabul edilir. Film, savaşın gerçek yüzünü unutmamak ve unutturmamak için izlenmesi gereken bir klasik olarak öne çıkar.