Bir çift, doğayla iç içe, huzurlu bir yaşam arayışıyla terk edilmiş eski bir kamp alanını yeniden hayata döndürmeye karar verir. Alanı yenileyip kendi başlarına bir kamp işletmesi kurarken, çevredeki komşular ve kasaba halkı bu arazinin geçmişine dair ürpertici hikâyeler anlatır. Ancak çift, söylentileri pek ciddiye almaz; ta ki geceleri duyulan garip sesler, açıklanamayan olaylar ve sanki bir şeyin onları izlediği hissi baş gösterene kadar.

Kamp alanında çalışırken çift, ormanda terk edilmiş bir kulübe bulur. İçeride, yıllar önce kaybolan genç bir kızın eşyalarına rastlarlar. Gazetelerde yer alan eski haberleri araştırınca, bu alanın 20 yıl önce bir trajediye sahne olduğunu öğrenirler: Genç bir kız bu bölgede aniden ortadan kaybolmuş ve asla bulunamamıştır. Olay, çözülemeyen bir gizem olarak kasabanın tarihine kazınmıştır. Çift, bu kaybolma olayının kamp alanıyla derinden bağlantılı olduğunu fark eder.

Gizemli geçmiş, kampın içinde gitgide daha somut bir şekilde kendini göstermeye başlar. Geceleri kızın siluetini gördüklerini düşündükleri anlar yaşarlar ve kampın derinliklerinden gelen çığlık sesleri onları dehşete düşürür. Araştırmalarını derinleştirdiklerinde, kaybolan kızın yalnızca bir trajedinin kurbanı olmadığını, aynı zamanda vahşi bir suçun da merkezinde olduğunu keşfederler. Çift, olayın üstünü kapatan kişilerin kim olduğunu öğrenmeye çalışırken, kendilerini bu karanlık suçla doğrudan bağlantılı bir tehdidin içinde bulurlar.

Hem psikolojik hem de fiziksel bir savaşa giren çift, kamp alanındaki geçmişle yüzleşmek zorundadır. Ancak, gerçekleri açığa çıkarmak için verdikleri mücadele, yalnızca geçmişteki sırları değil, aynı zamanda onların ilişkisini de test eden bir hayatta kalma mücadelesine dönüşür. Etraflarını saran görünmeyen güçler ve kamp alanının karanlık tarihi, onları hem korkutucu hem de aydınlatıcı bir sona sürükler.

Bu hikâye, bir yandan çözülemeyen bir gizemi işlerken, bir yandan da geçmişin karanlık yüzünün bugünü nasıl şekillendirdiğine dair tüyler ürpertici bir anlatı sunuyor.