Teksas’ın küçük ve muhafazakâr kasabası Huntsville, yıllar önce dokuz yaşındaki bir kız çocuğunun vahşice öldürülmesiyle sarsılmıştır. Cinayet, kasaba halkının hafızasında derin izler bırakır. Suç, geçmişte sabıkalı olan ve toplumdan dışlanmış bir adam olan Jack’in üzerine yıkılır. Dava hızla sonuçlanır, deliller zayıf olsa da halkın öfkesi yeterlidir — Jack suçlu bulunur ve hapse atılır.

Ancak yıllar sonra, gelişen DNA teknolojisi sayesinde ortaya çıkan yeni kanıtlar, Jack’in olay mahallinde olmadığını ispat eder. Mahkeme kararıyla serbest bırakılan Jack, geçmişiyle yüzleşmek ve kendine yeni bir yaşam kurmak için kasabaya döner. Ne var ki, kasaba halkı onu asla affetmemiştir. Onlara göre Jack hâlâ suçludur, yalnızca kanıtlayamamışlardır.

Bu önyargıların gölgesinde kasaba, ikinci bir vahşetle sarsılır: bir başka küçük kız çocuğu, Jack’in serbest kalmasından yalnızca haftalar sonra benzer şekilde öldürülmüştür. Haber kısa sürede yayılır, öfke ve korku yeniden alevlenir. Jack, yeniden hedef haline gelir. Ancak bu kez sessiz kalmaya niyeti yoktur.

Jack, adını temize çıkarmak için kendi araştırmasına başlar. Kurbanın ailesinden polisin başından beri dışladığı şüphelilere, geçmişin gömülü tanıklarına kadar her ipucunun peşine düşer. Bu süreçte, cinayetle bağlantılı olabilecek karanlık sırlar birer birer ortaya çıkar: yıllardır süregelen cinsel istismar iddiaları, yerel yetkililerle gizli ilişkiler, ve birden fazla ailenin sakladığı karanlık geçmiş...

Kamera arkasında bir şeyler döndüğünü fark eden Jack, kasabanın itibarını korumak için suçun gerçek failini örtbas eden kişilerle yüzleşmek zorunda kalır. O artık sadece kendisi için değil, adaletin kendisi için savaşmaktadır.

Huntsville’de herkesin bir sırrı vardır.
Ama bazı sırlar mezara gömülmeden önce kan ister.