1904 yılında Oslo’da meydana gelen büyük deprem, şehirde büyük bir yıkıma yol açmış ve o günden sonra bölgedeki sismik aktiviteler sürekli izlenmiştir. Aradan geçen uzun yılların ardından, modern teknolojinin yardımıyla bilim insanları, Oslo ve çevresindeki fay hatlarının yeniden hareketlenmeye başladığını keşfeder. Küçük sarsıntılar, şehrin farklı bölgelerinde hissedilmeye başlar. Ancak bu sarsıntılar, yaklaşmakta olan büyük bir felaketin sadece habercisidir.

Bir grup jeolog, sismolog ve afet uzmanı, Oslo’da yaklaşan bu felaketi önceden tespit etmek ve insanları uyarmak için zamana karşı yarışmak zorunda kalır. Ekibin başında yer alan, deprem araştırmalarına kendini adamış bir bilim insanı, şehrin altyapısının bu büyüklükte bir depreme dayanamayacağını ve binlerce insanın hayatının tehlikede olduğunu fark eder. Ancak hükümet yetkililerini ve halkı bu tehlikeye karşı ikna etmek kolay olmayacaktır.

Bir yandan halkı bilinçlendirmek ve olası bir tahliye planını devreye sokmak isteyen ekip, diğer yandan da depremin büyüklüğünü ve tam olarak ne zaman gerçekleşeceğini doğru bir şekilde tahmin edebilmek için çalışır. Gelişen olaylar, sadece bilim insanlarını değil, Oslo’da yaşayan sıradan insanları da etkiler.

Bir mühendis, ailesini güvenli bir yere taşımaya çalışırken, genç bir doktor ise hastanesinde mahsur kalan insanları kurtarmak için çabalar. Eski bir arama-kurtarma uzmanı ise, yıllar önce yaşadığı bir trajedinin etkisinden kurtulmaya çalışırken yeniden sahaya dönmek zorunda kalır.

Deprem anı geldiğinde, Oslo sokakları bir anda cehenneme döner. Yıkılan binalar, alevler ve panik içindeki insanlar arasında hayatta kalma mücadelesi başlar. Ancak bu felaketin sadece bir yıkım hikayesi olmadığını, aynı zamanda insanların dayanışma, cesaret ve umudun gücüyle nasıl yeniden ayağa kalkabileceğini gösteren bir hikaye olduğunu herkes anlamaya başlayacaktır.

Yıkımın ortasında kalan kahramanlar, sadece kendilerini değil, birbirlerini de kurtarmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır.