Hayattan daha fazlasını isteyen genç ve hırslı bir yazar adayı, ilham arayışıyla bir yazarlık inzivasına (residency) katılır. Sessiz, doğal güzelliklerle çevrili bu inziva yeri, yaratıcılığını serbest bırakması ve sonunda hayalini kurduğu romanı yazması için mükemmel bir fırsat gibi görünür. Ancak bu yolculuk, sadece yazı yazmaktan ibaret değildir.

İnziva boyunca tanıştığı renkli karakterler arasında, çekingen ama zeki bir akademisyen, görkemli bir geçmişe sahip gizemli bir adam ve espritüel bir yerel halk mensubu vardır. Her biri, yazar adayının duygularını karmaşık hale getirirken aynı zamanda yazdığı hikâyelere de ilham olur.

Giderek artan romantik ve duygusal karmaşalar, adeta bir Jane Austen romanının sayfalarından fırlamış gibidir. Gurur, önyargı, beklenti ve kalp çarpıntıları arasında kalan genç kadın, gerçek aşkı bulmanın yanı sıra kendi sesini ve özgün anlatımını da keşfeder.

Zamanla, yazmak için geldiği bu yerin aslında onun yaşamını yeniden şekillendiren bir dönüm noktası olduğunu fark eder. Romanındaki karakterleri oluştururken, aslında kendi duygularıyla yüzleştiğini ve belki de en büyük hikâyenin bizzat kendi hayatı olduğunu anlar.