1975 yılı, Hindistan tarihinin en karanlık ve tartışmalı dönemlerinden biri olarak kayıtlara geçmiştir. Ülkenin başbakanı olan ve gücünü her geçen gün daha da pekiştiren karizmatik ve tartışmalı lider, Hint siyasetinin en etkili kadınlarından biridir. Siyasi entrikalar, ekonomik krizler ve toplumsal huzursuzluklarla boğuşan bir ulusun kaderi, onun ellerindedir.

Ancak, yönetimi altındaki Hindistan, kaosun eşiğine gelir. Artan muhalefet sesleri, sokaklarda yükselen öfke ve farklı ideolojilerin çarpışması, ülkedeki tansiyonu giderek yükseltir. İç çatışmalar, yoksulluk, işsizlik ve siyasi baskılar, Hindistan’ın her köşesinde hissedilmeye başlar.

Gücü elinde tutma arzusuyla, başbakan olağanüstü hâl ilan eder. Bu karar, demokrasi adına büyük bir darbe olarak görülür. Basının susturulması, muhalefet liderlerinin hapsedilmesi ve bireysel özgürlüklerin kısıtlanması, halkı daha da umutsuzluğa sürükler.

Ancak, bu baskıcı rejim altında bile, direniş ruhu canlı kalır. Öğrenciler, aydınlar ve siyasi aktivistler, seslerini duyurmak için gizli toplantılar düzenler ve tehlikeyi göze alarak adalet için mücadele eder.

Hikaye, bu zorlu dönemde farklı hayatların kesişmesini takip eder: Genç bir gazeteci, gerçekleri ortaya çıkarmak için hayatını riske atarken; idealist bir hukuk öğrencisi, kaybolan arkadaşlarını kurtarmak amacıyla yeraltı direnişine katılır. Bu sırada, sadık bir devlet memuru, vicdanı ve görevi arasında sıkışıp kalır.

Demir Kadının gölgesinde yaşayan bu insanlar, kendi mücadeleleriyle yüzleşirken, Hindistan’ın geleceği için verdikleri savaşı da ortaya koyar. Baştan sona sürükleyici bir anlatımla, iktidarın sınırları ve özgürlüğün bedeli sorgulanır.