France de Meurs, ünlü savaş ve televizyon muhabiri olarak tanınsa da, şöhretin ve ardında gelen trajik olaylar zincirinin yükünü taşıyarak kendini derin bir çöküşün içine atmıştır. Başlarda, mesleğinde gösterdiği üstün başarı ve tutku, onun hayata tutunma arzusunu yansıtsa da, zamanla yaşadığı acılar ve toplumun beklentileri onun ruhunda büyük yaralar açar. Kendini, yaşamındaki karanlık sarmalın içinde kaybolurken bulduğunda, mesleğine yeniden sarılarak, işine tam anlamıyla odaklanmaya karar verir.

Bu sefer, France de Meurs, acı gerçekleri ironik bir bakış açısı ve zaman zaman göz kırparak anlatan, kendine has üslubuyla hayatına geri dönmeye başlar. Onun hikayesi, şöhretin ve trajedinin getirdiği yalnızlıkla, işine olan tutkuyu harmanlayan; acılarını bir nebze de olsa gülümseme ve alaycı bakışlarla hafifleten bir dönüşüm öyküsüdür. Mesleğine adadığı yoğun çalışma, geçmişin izlerini silmeye yetmese de, France’un içindeki umudu yeniden yeşertir ve izleyiciye, en karanlık anlarda bile hayatın ironik yüzünü bulmanın mümkün olabileceğini hatırlatır.