Üç yıllık bir ayrılığın ardından, Aitana, Brezilyalı partneri Gabi ve oğullarıyla birlikte sürpriz bir dönüş yapar; amacı sadece ailesiyle yeniden bağ kurmak ve geçmişin yaralarını sarmaktır. Ancak kapıdan adımını attığı anda, onu bekleyen soğuk ve mesafeli ebeveyn davranışları, tüm umutlarını sarsar. Tek tesellisi, tekerlekli sandalyeye mahkûm kardeşidir; onun sıcak varlığı, Aitana’ya bir nebze de olsa güven verir.

Ama asıl şokunu, kendi evinde karşılaştığı yabancıyla yaşar: Kendi yaşıtlarında biri, Aitana’nın yatağında uyumakta, onun kıyafetlerini giymekte ve evde onun yerini almış gibi davranmaktadır. Dahası, ebeveynleri bu kişiye kendi kızıymış gibi muamele etmektedir. Bu durum, Aitana’nın zihninde kıskançlık, öfke ve derin bir şaşkınlık girdabı yaratır.

Kendi kimliğinin ve yerinin sorgulandığı bu süreçte, Aitana, yaşananları çözmeye çalışırken sürekli şüphe ve yanlış anlamalarla boğuşur. Her ipucu, yeni bir karmaşaya ve tehlikeli bir bilinmezliğe açılır. Ta ki, zihninin almayacağı kadar karanlık, beklenmedik ve sarsıcı gerçek ortaya çıkana dek.

Bu hikâye, aile bağlarının kırılganlığını, ihanetin yarattığı derin izleri ve kimliğin sınandığı anları yoğun bir psikolojik gerilimle birleştirir; izleyiciye hem şaşırtıcı hem de unutulmaz bir deneyim sunar.