Musul’daki IŞİD hapishanesinden kaçmasının üzerinden iki yıl geçmesine rağmen, eski savaş fotoğrafçısının zihni hâlâ o karanlık duvarların içinde hapsolmuştur. Gece çökünce kulaklarında yankılanan çığlıklar, objektifinin ardında kaydettiği vahşet sahneleri ve bedenine değil ama ruhuna kazınmış işkence izleri, onu her geçen gün daha da derin bir sessizliğe gömer.

Bir zamanlar dünyanın en tehlikeli bölgelerinde gerçekleri belgeleyen gözler, şimdi kendi geçmişinden kaçan bir adamın hayaletlerine dönüşmüştür. Savaş bitmiş, esaret sona ermiş olabilir… ama onun için hiçbir şey geride kalmamıştır.

Ve bir gün, beklenmedik bir anda, en karanlık kabusu ete kemiğe bürünerek karşısına çıkar: onu aylarca sorguya çeken, insanlığını unutturacak kadar derin izler bırakan eski işkencecisiyle yeniden yüzleşir. Ancak bu karşılaşma, sadece kişisel bir hesaplaşma değildir.

Çünkü adam, artık sıradan bir cellat değildir. Geçmişte yaptıklarının ardında yatan plan, sadece bireysel bir sadizmden ibaret değildir. Gittikçe büyüyen bir yapının, sınır tanımayan bir örgütün ve devletlerin bile yüzleşmekten korktuğu devasa bir sır zincirinin bir parçasıdır. Eski fotoğrafçı, artık sadece kendi geçmişiyle değil, çok daha büyük bir tehditle karşı karşıyadır.

Ve bu kez kamerasını değil, hafızasını ve hayatta kalma içgüdülerini kullanmak zorundadır.