Yıllar önce yolları ayrılan Erin ve Cal, ailelerinden miras kalan ve çocukluk anılarıyla dolu eski çiftliğe geri dönerler. Ancak bu dönüş, sadece geçmişe nostaljik bir yolculuk değil, aynı zamanda derin bir yüzleşmenin başlangıcıdır.

Çiftlik, bir zamanlar onların oyun alanı, huzur yuvası ve hayallerini kurdukları yerdi. Ancak yıllar içinde burada gömülü sırlar, suskunlukla örtbas edilen acılar ve çözülmemiş hesaplar birikmiştir. Çatısı altında büyüdükleri ev artık yalnızca anılardan ibaret değildir; her köşesi, ailelerinin geçmişindeki çatışmaların, kayıpların ve bastırılmış gerçeklerin yankılarıyla doludur.

Erin, geçmişi geride bırakmaya çalışan, şehirde kendine yeni bir hayat kurmuş bir kadındır. Cal ise çiftliği ve onunla birlikte gelen sorumlulukları terk etmenin bedelini kendi içinde ağır ödemiş, kaybolmuş bir adamdır. İkisi de uzun zamandır birbirlerinden uzak durmuş, geçmişin gölgesinde kendi yollarında yürümüşlerdir. Ancak kader, onları bir kez daha aynı topraklara çekmiştir.

Çiftliğin geleceğini belirlemek için geldikleri bu topraklarda, yüzleşmeleri gereken asıl şey eski defterlerin kapanmamış olmasıdır. Annesiyle babasının sessiz trajedisi, büyükbabalarının efsanevi ama tartışmalı mirası ve kendi çocukluklarında yaşadıkları unutulmaz olaylar birer birer su yüzüne çıkarken, Erin ve Cal, ailelerinin gerçek mirasının ne olduğunu sorgulamaya başlarlar.

Çiftliğin derinlerinde gömülü olan sırlar açığa çıkarken, Erin ve Cal bu yerle ve birbirleriyle hesaplaşmadan buradan ayrılamayacaklarını anlarlar. Ancak bu topraklar, bağışlayan mı yoksa lanetleyen mi olacaktır? Çiftlik geçmişin yükünden kurtulabilecek mi, yoksa Erin ve Cal da bu toprağa kök salmış lanetin bir parçası mı olacaklardır?