Andrey, kadınların gözdesi olan yakışıklı ve kendine fazlasıyla güvenen bir adamdır. Duygusal bağlardan uzak durmayı prensip edinmiş, kadınları yalnızca kendi keyfi ve çıkarı için kullanan, romantizmi bir oyun gibi gören klasik bir çapkındır. Ancak her şey, bir gece yarısı kaderin ördüğü ince bir tesadüfle karşısına çıkan gizemli ve farklı bir genç kadın olan Nastya ile tanışmasıyla değişir. Nastya'nın alışılagelmişin dışındaki tavırları ve derin bakışları, Andrey’in hayatında ilk kez kafasını karıştırır. Bu rastlantısal gecenin ardından hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Andrey kısa sürede Nastya’nın sadece gizemli bir kadın değil, doğaüstü bir mirasın taşıyıcısı olduğunu öğrenir. Nastya, gerçek bir cadının torunudur ve bu büyücü büyükanne, torununu duygusal olarak incittiğini düşündüğü Andrey’e unutulmaz bir ceza vermeye karar verir. Sıradan bir uyarı ya da gözdağı değil, tam anlamıyla sembolik ve alaycı bir lanetle: Andrey’in başında aniden beliren, her geçen gün daha da belirginleşen dallı budaklı boynuzlar.

Başta bunun geçici bir şaka olduğunu düşünen Andrey, zamanla bu doğaüstü lanetin ne kadar gerçek ve kalıcı olduğunu anlar. Bu tuhaf cezadan kurtulmanın tek bir yolu vardır: gerçek ve karşılıklı bir aşkı bulmak, ama bu kez samimi, içten ve beklentisiz bir sevgiyle. Yıllarca duyguları küçümseyen Andrey için bu, yalnızca bir laneti kaldırma meselesi değil, aynı zamanda kendisiyle yüzleşme ve geçmişin hatalarını telafi etme yolculuğuna dönüşür.