20 yaşındaki Eva, Paris'in en lüks otellerinden birinde çalışan oda hizmetlileri ekibine katılır. Ekibindeki Safietou, Djaoua, Violette ve Simone ile birlikte çalışmaya başladığında, bu görünmez kadınların lüks otellerin yüksek standartlarını sürdürmek için durmaksızın nasıl çabaladığını gözlemlemeye başlar. Ancak Eva, otellerdeki yaşam koşullarının zorluklarını da hemen fark eder. Bir gecelik konaklama ücretinin, bu kadınların yıllık maaşlarına eşit olduğu, çoğunun oteller tarafından değil, taşeron şirketler tarafından çalıştırıldığı gerçeği, onları özellikle savunmasız hale getirir.

Ekip, taşeron sisteminin adaletsizliklerine karşı durmaya karar verir ve daha iyi çalışma koşulları talep etmek için greve gitme kararı alır. Grev sırasında, cesur bir şekilde kendi “Moda Haftası”nı düzenleme fikrini ortaya atarlar. Bu etkinlik, sadece çalışma koşullarını iyileştirmek için bir protesto değil, aynı zamanda bu kadınların sesini duyurmak için bir fırsat olur. Yüksek moda dünyasının ihtişamı ile kendi mücadeleleri arasında bir köprü kurarak, hem sektördeki eşitsizliklere ışık tutmayı hem de dayanışma ruhunu vurgulamayı hedeflerler.

Eva'nın liderliğindeki bu mücadele, sıradan insanların lüks bir dünyada nasıl yok sayıldığını gözler önüne sererken, kadınların bir araya gelip güçlenebileceği ve kendi hakları için savaşabileceği mesajını da taşıyor. Bu hikaye, hem toplumsal adalet arayışını hem de kadın dayanışmasını ön plana çıkaran, ilham verici bir yolculuğun anlatımıdır.