Kirk Redgrave ve Flint Weaver, yalnızca üç hafta önce tesadüfen tanışmış olsalar da kısa sürede sıkı dostlara dönüşmüşlerdi. İkisi de hayatlarının sıradanlığından kaçmak istiyordu ve bu kaçışın en eğlenceli yolu olarak korsanlık oynamayı seçmişlerdi. Büyük Tuz Gölü'nün en büyük korsanları olduklarına kendilerini inandırmışlardı, hatta kendilerine ahşaptan yapılmış komik bir gemi bile bulmuşlardı.

Ancak gerçekler hayaller kadar parlak değildi. Kirk, bu korsanlık işini bir türlü ciddiye alamayan sakar bir hayalperestti. Her hazine avı girişimi, onun bitmek bilmeyen başarısızlıklarıyla son buluyordu. Flint ise her şeyden kazanç çıkarmaya çalışan fırsatçı bir tipti, ama korsanlık işinin ona bir kuruş bile kazandırmadığını fark etmek zorundaydı.

Bir gün, sıradan bir akşamüstü Büyük Tuz Gölü kıyısında eski bir sandık buldular. Sandığın içinde yer alan yıpranmış parşömen parçası, üzerinde anlaşılması zor işaretler ve tuhaf bir dille yazılmış talimatlar taşıyordu. Bir hazine haritası!

Bu keşif, ikiliyi yepyeni bir umuda sürükledi. Hazineyi bulurlarsa yalnızca Büyük Tuz Gölü'nün en büyük korsanları olarak anılmakla kalmayacak, aynı zamanda servete de kavuşacaklardı. Ancak haritayı dikkatle inceleyen Flint, parşömenin köşesinde yazılı karanlık bir uyarıyı fark etti:

“Hazineni bul, ama ruhunu kaybetmeye hazır ol.”

Flint bu uyarıyı umursamazken, Kirk kafasında türlü türlü felaket senaryoları kurmaya başlamıştı. Ancak heyecan dolu bir macera düşüncesi, korkularını bastırmaya yetiyordu.

Arayışları sırasında karşılarına çıkacak olan esrarengiz bir keşiş, onlara bu haritanın bir lanet taşıdığını ve hazinenin geçmişte birçok kişiyi deliliğe sürüklediğini anlatacaktı. Ancak bu uyarı, onları durdurmak yerine daha da teşvik etti.

Hazineye ulaşmaya yaklaştıkça ikili arasında anlaşmazlıklar artmaya başladı. Kirk'in korkuları ve Flint’in açgözlülüğü, onları farklı yollara sürükleyecekti. Sonunda, yalnızca hazineyi bulmak değil, birbirlerine olan dostluklarını korumak da en büyük sınavları olacaktı.

Ve hazineye ulaştıklarında, karşılarında yalnızca altın değil, kendi korkuları ve arzularının somutlaşmış hali duracaktı. Gerçek servet, ikisinin de başta sandığından çok farklı bir şey olacaktı.

Ancak Büyük Tuz Gölü’nün efsanesi artık anlatılmaya başlanmıştı: Kirk ve Flint’in lanetli hazineyi arayışı, yalnızca bir servet arayışı değil, dostluk, ihanet ve kurtuluşun da hikayesiydi.