Uçsuz bucaksız dağların ve hiç bitmeyen bir savaşın gölgesi altındaki küçük bir köyde büyüyen 9 yaşındaki bir çocuğun, umut dolu ama bir o kadar da hüzünlü hikayesi anlatılıyor. Sessiz ve içine kapanık olan çocuk, köydeki marangoz ustasının yanında çıraklık yaparken, ustasının genç kızına içten içe hayranlık besler. Ancak çocukluğun masumiyetiyle şekillenen bu his, sevdiği kızı mutlu etmek için çıktığı bir yolculuğa dönüşür.

Onun için sevgi ve barışın rengi pembe olsa da, çevresindeki dünya siyah ile beyazın katı kurallarına hapsolmuştur. Köyün çatışmaların ortasında kalan gri atmosferinde, umut dolu küçük çocuk hayalini kurduğu pembe rengi bulmak için yollara düşer. Onun gözünde pembe, hayallerinin ve saf sevgisinin rengidir; hiç görmediği bir barışın, imkansız gibi görünen bir umudun simgesidir. Fakat bu arayış ona, sadece pembe değil, hayatın gerçeklerini, siyahı ve beyazı da öğretecektir.

Savaşın soğuk yüzünün hâkim olduğu bir coğrafyada, küçük bir çocuğun büyük hayalleriyle örülü bu duygu yüklü hikaye, aşkın, masumiyetin ve umudun gücünü gözler önüne seriyor. Çocukluğun safiyetiyle yetişkinliğin acı gerçekleri arasındaki ince çizgide ilerleyen anlatı, izleyiciyi duygusal bir yolculuğa çıkarırken, hayal edilen barışın ve sevginin peşinde koşan bir çocuğun cesaretini yüceltiyor.