Kız arkadaşı, üç aylık bir staj için New York'a gittiğinde, Berkeley'deki bağımsız sinema salonunun yöneticisi olan, güçlü görüşlere sahip adam, bekar bir hayatı keşfetmeye başlar.

Genç adam, uzun süredir birlikte olduğu sevgilisinin New York'a gitmesiyle, kendi hayatına dair derinlemesine bir keşfe çıkar. Sinemaya olan tutkusuyla tanınan bu adam, her gün bir dizi eski film izleyerek, sinemanın sanat dünyasındaki yerini yeniden sorgular. Yalnızlık, ona düşündürmeye başlar; sevdiği filme olan hayranlığının, aslında bir tür kaçış olduğunu fark eder.

Berkeley'deki sinema salonunda, yönetici olarak her zaman keskin eleştirileriyle tanınan bu adam, aynı keskinliği kendi hayatına uygulamaya karar verir. Kız arkadaşı yokken, her şeyin farklı bir şekilde algılanmaya başlandığını hisseder. Film gösterimleri ve sinema dünyasında kendini bulurken, gece hayatını da keşfeder; barlar, geceleri sokaklarda yalnız yürüyüşler ve yeni tanıştığı insanlar... Bu süreç, ona daha önce fark etmediği ilişkiler, kişisel meseleler ve eski hatalarla yüzleşme fırsatı sunar.

Zamanla, yalnızlık ve bağımsızlık arasındaki dengeyi kurmaya çalışan bu adam, kendi kimliğini yeniden tanımaya başlar. Bir yandan eski sevgilisiyle olan ilişkisini, diğer yandan bekar yaşamının getirdiği özgürlüğü anlamaya çalışır. Ancak bu keşif süreci, aslında, aradığı anlamın ve gerçek bağların çok daha derinlere gömülü olduğunu anlamasıyla sona erer.