Orhan ve Sedat, çocukluklarından beri ayrılmaz iki dosttur. Birlikte büyümüş, hayatın zorluklarını omuz omuza aşmışlardır. Yıllar içinde yolları farklı yönlere gitse de aralarındaki bağ kopmamıştır. Ancak kader, ikisini yeniden bir araya getirdiğinde, dostluklarının en büyük sınavını verecekleri bir felaket kapıdadır.

Orhan, Sedat’ın kız kardeşi Kader’le yıllar sonra tekrar karşılaşır. Aralarındaki bağ kısa sürede aşka dönüşür ve evlenirler. Başlarda her şey mükemmel görünse de, geçmişin gölgeleri peşlerini bırakmaz. Sedat, yıllarca koruyup kolladığı kız kardeşini bir başkasına emanet etmekte zorlanırken, Orhan da geçmişte dostu için yaptığı fedakarlıkların gölgesinde kalır.

Bir gün Sedat’ın yaptığı bir araba kazası, üçünün de hayatını geri dönülmez şekilde değiştirir. Kazada Sedat’ın oğlu Mehmet felç kalırken, Kader başına aldığı darbeyle hafızasını kaybeder. Kader artık geçmişini hatırlamamakta, kocasını ve yaşadığı hayatı tanıyamamaktadır. Orhan, bu büyük trajedi karşısında Sedat’ı suçlar. En yakın dostunun dikkatsizliği yüzünden hem sevdiği kadının hafızasını hem de onunla birlikte mutlu bir gelecek hayalini kaybettiğini düşünmektedir.

Sedat ise yaşadığı vicdan azabının içinde boğulmaktadır. Oğlunun felç kalmasına ve kız kardeşinin hafızasını kaybetmesine sebep olduğu düşüncesiyle içten içe çürümektedir. Ancak Sedat’ı asıl tüketen, kazadan sonra yaşadığı tuhaf, açıklanamaz olaylardır. Geceleri odasında garip fısıltılar duymakta, gölgelerin hareket ettiğini hissetmekte ve Mehmet’in odasında sebebini bilemediği ürkütücü varlıkların varlığını sezmekte, gittikçe paranoyaklaşmaktadır.

Öte yandan Orhan, Kader’i kaybetme korkusuyla her geçen gün daha büyük bir çaresizliğe sürüklenmektedir. Kader’in hafızasını geri kazanamaması onu umutsuzluğa iterken, onu kendine bağlamanın yollarını düşünür. Ancak bu uğurda atacağı adım, yalnızca geçmişin sırlarını ortaya çıkarmakla kalmayacak, korkunç bir gerçeği de gün yüzüne çıkaracaktır.

Orhan, Kader’i yanında tutmak ve geçmişi unutturmak için ne kadar ileri gidecektir? Sedat’ın yaşadığı korkunç olayların ardında gerçekten doğaüstü bir güç mü vardır, yoksa vicdan azabının yarattığı bir akıl oyunu mudur? Ve en önemlisi, bu üç kişi için her şeyin başladığı günah, gerçekten kaza günü mü işlenmiştir, yoksa çok daha önce mi?