Deneyimli cinayet dedektifi Roy Freeman, kariyerinin zirvesindeyken çözülemeyen bir cinayet davasıyla sarsılmış, bu başarısızlık yıllar boyunca onu gölgesi gibi takip etmiştir. Emekliye ayrıldıktan sonra sessiz bir yaşam sürmeye çalışsa da, geçmişinden gelen bu karmaşık dava, bir gün yeniden gündeme gelir. Yerel polis, Roy'un keskin zekasına ve tecrübesine ihtiyaç duyarak ondan davayı tekrar incelemesini ister. Ancak bu sefer işler daha karmaşıktır: Roy, erken evre Alzheimer hastalığı ile mücadele etmektedir.

Hastalığı nedeniyle hafızası ona sürekli oyunlar oynar. Anılar birbirine karışır, önemli ipuçları silikleşir, geçmişle bugün arasındaki çizgi bulanıklaşır. Roy, cinayet davasını çözmeye çalışırken, aynı zamanda kendi zihninin içindeki bu kaotik labirentte kaybolmamaya çalışır. Bir zamanlar gurur duyduğu keskin dedektiflik yetenekleri, artık bir mücadele alanıdır.

Davanın merkezinde, Roy'un yıllar önce sorguladığı kişiler ve o dönem göz ardı edilen şüpheler yatmaktadır. Hafızasındaki eksik parçaları birleştirmek için hem eski tanıklara ulaşır hem de yeni kanıtları değerlendirir. Ancak her adımda Alzheimer, onun karşısına bir engel olarak çıkar. Roy'un kendi zihniyle verdiği bu mücadele, davayı çözmek kadar hayatta anlam arayışını da derinleştirir.

Süreç ilerledikçe Roy, gerçeği bulma arzusunun geçmişteki hatalarıyla yüzleşme ihtiyacıyla birleştiğini fark eder. Bu dava, yalnızca bir katili yakalamakla ilgili değildir; aynı zamanda onun geçmişini, pişmanlıklarını ve kimliğini yeniden inşa etmesi için bir fırsattır. Ancak hafızasının güvenilmezliği, hem kendisini hem de çevresindekileri tehlikeye atabilecek kritik hatalara sebep olma riskini taşır.

Roy Freeman'ın bu duygusal ve gerilim dolu yolculuğu, yalnızca bir dedektiflik hikayesi değil, aynı zamanda insanın kendiyle mücadelesine dair bir keşif sunar. Alzheimer'ın gölgesinde bir dedektif, geçmişin hayaletleri ve gerçeklerin peşinde bir savaş verirken izleyiciyi hem yüreklendiren hem de hüzünlendiren bir hikaye ortaya çıkar.