Saya, göründüğünde sıradan bir genç kız gibi görünse de, içinde taşıdığı kanın tarihi insanlığın çok ötesine uzanır. 16 yaşında bir ergenin bedeninde sıkışıp kalmış, aslında 400 yıllık bir yaşamın yükünü omuzlarında taşır. Bir vampir anne ve insan babanın kızı olarak, iki dünya arasında sıkışmış; ne tam anlamıyla bir vampir, ne de bir insan olabilmiştir. Bu ikilik, onun iç dünyasını derin bir yalnızlık ve aidiyetsizlikle kuşatmıştır.

Saya’nın hayatı, çocukluğundan itibaren samuray teknikleriyle şekillenmiş, bu becerileri yıllar içinde ustalığın ötesine taşımıştır. O, artık sıradan bir savaşçı değil, vampirlerin karanlık düzenine karşı açılmış bir kılıç gibidir. Kana olan ihtiyacını bastırarak, kendi türünden olanları yok etmeye yemin etmiş, gizli bir hükümet organizasyonu için çalışan sessiz ama ölümcül bir savaşçıdır.

Görevi onu Tokyo’da, Amerikan ordusunun üslerinden birine götürdüğünde, Saya, yıllardır peşinde olduğu karanlığın kaynağına bir adım daha yaklaşır: tüm vampirlerin atası, gölgelerin kraliçesi Onigen… Bu onun için sadece bir görev değil, aynı zamanda kendi varoluşunun anlamını sorgulayıp nihayete erdirme fırsatıdır.

Ancak bu görev sırasında beklenmedik bir bağ kurar: üs komutanının genç kızıyla tanışır. Bu insan kızı, Saya’nın yüzyıllardır unuttuğu duyguları – güveni, dostluğu, belki de sevgiyi – yeniden hissetmesine neden olur. Aynı zamanda, Onigen’in en zayıf noktası da bu genç kızda gizlidir.

Saya artık sadece kılıcıyla değil, kalbiyle de bir karar vermek zorundadır. İçinde taşıdığı karanlığı yenip nihayet kendini insanlığa ait hissedebilecek midir, yoksa vampir kanının kaçınılmaz kaderine mi yenilecektir?

“Kanla yazılan bir kader, kılıçla yeniden yazılabilir mi?” sorusunu merkezine alan bu destansı hikâye; hem aksiyonun, hem mitolojinin, hem de insan ruhunun en derin kırılma noktalarına dokunan, karanlık ama umut dolu bir öyküdür.