Eski bir film yapımcısı olan Sami, günümüzde artık yalnızca anılarıyla yaşayan, geçmişin tozlu şöhretine tutunmuş biridir. Bir zamanlar setlerde yıldızlarla çalışan, vizyoner projelere imza atan bu adam, şimdi at yarışlarına, tombalalara, her türden kumar masasına gömülmüş, umutsuz bir hayalpereste dönüşmüştür. Parası da itibarı da tükenmiş, ama hayal kurmaktan ve çevresine bu hayalleri satmaktan asla vazgeçmemiştir.

Sami’nin hayatındaki en sabit kişi, otuz yaşlarındaki Meloş’tur. Genç ve güzel Meloş, taşradan kopup gelen, hayatı boyunca yıldız olmanın hayalini kurmuş biridir. Sami, onu “yıldız” yapacağı vaadiyle etkisi altına almış, ona sinemanın büyülü dünyasının kapılarını açacağını söylemiştir. Ancak bu vaatlerin altı boştur; ne senaryo vardır ortada ne kamera. Zaten Sami’nin çevresindeki herkes, onun boş laflarına alışkındır.

Meloş zamanla bu büyük hayalin gerçekleşmeyeceğini anlar, ama Sami’den de vazgeçemez. Çünkü aralarında yalnızca çıkar ilişkisine dayanmayan, karmaşık bir bağ vardır. Bazen tutkulu bir aşka, bazen karşılıklı bağımlılığa, bazen de yalnızlığın ortaklığına dönüşen bu ilişki; kavgalarla, özlemlerle ve zaman zaman şefkatle şekillenir. Sami, Meloş’a her defasında umut vermeye devam eder. Bazen gerçek bir projeye adım atacak gibi olur, bazen o umudu tamamen yitirirler. Ama yine de birbirlerinden kopamazlar.

Film boyunca Sami’nin geçmişiyle yüzleşmesini, Meloş’un ise gerçeklik ile hayaller arasında sıkışmışlığını izleriz. Bu hikâye, iki kaybedenin hayatın kıyısında tuttuğu tutkulu bir aşkı, yalanlar ve pişmanlıklar eşliğinde anlatır.
Bir yandan eski Yeşilçam nostaljisini, diğer yandan günümüzün çürüyen umutlarını taşıyan bir öyküdür bu.

Ve her şeye rağmen, belki de en gerçek olan şey, ikisinin de birbirine tutunmaya devam etmesidir.
Çünkü bazen, ne yıldız olmak önemlidir ne kazanmak…
Bazen sadece biriyle kaybetmek istersin.