Amerikalı genç bale öğrencisi Suzy Bannion, sanatsal yeteneğini geliştirmek ve prestijli bir kariyerin temelini atmak için Almanya’daki dünyaca ünlü bir dans akademisine kabul edilir. Yağmurlu bir gecede okulun kapısına ulaştığında, içeride panik halinde kaçan bir öğrencinin korku dolu yüz ifadesiyle karşılaşır. Suzy'nin okula kabul süreci baştan beri garipliklerle doludur: yöneticiler çelişkili davranışlar sergiler, odalar arasında yankılanan uğursuz fısıltılar ve geceleri duyulan rahatsız edici sesler içini ürpertir.

Ertesi sabah, önceki gece okuldan kaçtığı görülen öğrencinin vahşice öldürüldüğü haberi yayılır. Kısa süre sonra piyanist Daniel, en güvendiği rehberi olan köpeği tarafından parçalanarak öldürülür. Öğrenciler arasında ani halsizlikler, ani bayılmalar ve açıklanamayan rahatsızlıklar baş gösterir. Suzy, okulda gizlenen bir salgın ya da zehirlenme olduğundan şüphelenmeye başlar. Fakat zamanla, yaşanan olayların ardında çok daha karanlık ve doğaüstü bir sebep yattığını fark eder.

Merakının peşinden giderek eski okul kayıtlarını, gizli geçitleri ve kullanılmayan odaları araştıran Suzy, binanın geçmişine dair rahatsız edici bilgilere ulaşır. Akademinin, geçmişte karanlık ritüellerin merkezi olduğu, bir "cadılar meclisi"ne ev sahipliği yaptığı ortaya çıkar. Ancak daha da tüyler ürpertici olan, bu geçmişin yalnızca bir hatıra değil, hala devam eden canlı bir gerçeklik olduğudur. Gece geç saatlerde yankılanan ayin duaları, karanlık köşelerden yükselen hırıltılar ve bazı öğretmenlerin doğaüstü bir güce hizmet eden tarikat üyeleri olduğunu gösteren izler, Suzy’yi kaçınılmaz sona doğru sürükler.

Giderek daha izole ve savunmasız hale gelen Suzy, gerçeği açığa çıkarmak ve hayatta kalmak için büyük bir cesaret göstermek zorunda kalır. Okulun mimarisine gizlenmiş gizli geçitlerde ilerlerken, karşılaştığı dehşet dolu görüntüler onu gerçekle halüsinasyon arasındaki çizgide bırakır. Sonunda, akademinin asıl yöneticisinin ölümsüz bir cadı olduğunu ve tüm olayların bu kadim kötülüğün etkisi altında geliştiğini keşfeder.

Tüyler ürpertici atmosferi, kırmızı ve mavi ışıklarla bezeli gotik estetiği ve şok edici anlatımıyla film, yalnızca bir korku hikayesi değil, aynı zamanda aklın sınırlarını zorlayan bir kabus yolculuğudur. Suzy'nin gözünden ilerleyen bu gerilim dolu anlatı, izleyiciyi de onunla birlikte bilinmeyenin kalbine sürükler.