İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımından kaçan ve "Amerikan rüyasını" gerçekleştirmek için ABD’ye göç eden Macaristan doğumlu, Bauhaus eğitimi almış bir mimarın, Laszlo’nun hikâyesi, savaş sonrası dünyanın karmaşasında yükselmeye çalışan bir adamın epik bir portresi olarak şekillenir. Holokost’tan kurtulmuş olmanın ağır mirasını taşıyan Laszlo, ABD’ye vardığında sanatı ve yeteneğiyle ayakta kalmaya çalışır. Ancak göçmen olmanın getirdiği zorluklar nedeniyle başlangıçta yalnızca en temel işlerde çalışmaya mecbur kalır.

Laszlo’nun kaderi, ona büyük bir kapı açan bir kontrat imzalamasıyla değişir. Bu anlaşma, onun 30 yıl boyunca hayatını ve kariyerini belirleyecek, etik ve ahlaki sınırlarını test edecek bir süreci başlatacaktır. Bauhaus’un işlevsellik ve sadelik ilkelerini benimsemiş olmasına rağmen, yeni dünyada tanıştığı güç sahibi figürlerin talepleri, onun sanatsal vizyonu ile profesyonel hayatı arasında tehlikeli bir denge kurmasına neden olur.

Film, yenilikçi kamera açıları ve hareketli planlarla izleyiciyi Laszlo’nun zihninin derinliklerine çekerken, dramatik yapısı ve alışılmadık kurgu teknikleriyle izleyiciyi sürekli tetikte tutuyor. Mekân tasarımlarından ses düzenlemelerine kadar her ayrıntı, karakterin ruh halini ve Amerika’daki dönüşümünü yansıtan ince detaylarla örülmüştür. Etkileyici oyunculuk performanslarıyla birlikte, film izleyiciye yalnızca bir mimarın yükselişini değil, aynı zamanda savaşın, göçmen olmanın ve sanatsal özgürlüğün bedelini de hissettiren unutulmaz bir sinema deneyimi sunuyor.