Hayali ve huzurlu görünen bir köy, mezarlıkta yer kalmadığının anlaşılmasıyla beklenmedik bir krizle sarsılır. Yıllardır köyün en sessiz köşesi olan mezarlık, artık son sınırına ulaşmıştır ve bu durum köy halkını sıra dışı bir ikilemle baş başa bırakır. Ne var ki, köylüler için ölüm bile günlük hayatın bir parçası olmaktan öteye geçmezken, bu kriz kısa sürede büyük bir kaosa dönüşür.

Yaşanan bu garip durum karşısında köyün yaşlıları, belediye yetkilileri ve dedikoducu teyzeleri, herkes kendi çözümünü ortaya atar. Kimi eski mezarların üst üste kullanılmasını önerir, kimi ölüleri başka köylere göndermeyi tartışır. Bazıları ise teknolojiyi ve bilimi işe karıştırarak çok daha absürt fikirlere yönelir.

Fikirlerin ve tartışmaların havada uçuştuğu bu süreçte, köy bir yandan kahkahaya boğulurken, bir yandan da insan doğası, ölüm ve yaşam döngüsü üzerine düşündürücü bir yolculuğa çıkar. Mezarlık yetersizliğinin yarattığı kargaşa, köyün en tuhaf ve eğlenceli dönemlerinden birine zemin hazırlar. Gürültü, tartışma ve yaratıcı fikirlerin iç içe geçtiği bu absürt süreçte köylüler, hem birbirlerini hem de yaşamın kaçınılmaz sonunu farklı bir gözle görmeyi öğrenir.