Münir, içe dönüklük, pişmanlık ve beklenmedik bağların gücü üzerine sakin ama derinlikli bir hikâye sunar. Hayatının en çetin kararlarından birini geride bırakmış olan Münir, geçmişin ağırlığını sırtlayarak sessiz bir adaya çekilir. Bu kendiliğinden sürgün, onun için hem bir kaçış hem de içsel bir yüzleşme alanıdır. Münir, doğanın sessizliği içinde, yalnızlıkla hesaplaşarak ruhunu arındırmaya ve geçmişin kırılgan izlerini onarmaya çalışır.

Ancak inzivaya gömülmüş bu yaşam, Valeska’nın gelişiyle sarsılır. Valeska, hayatın anlamına dair sorularla yanıp tutuşan ama hayata sevgiyle ve merakla yaklaşan, zeki ve sezgileri güçlü bir kadındır. Münir’in keskin hatlarla ördüğü duvarları, Valeska’nın yumuşaklığı ve derin sezgisiyle çatlamaya başlar. Aralarındaki ilişki önce mesafeli, sonra yavaş yavaş samimi bir bağa dönüşür.

Valeska'nın soruları, Münir’in susturduğu düşünceleri yeniden canlandırır. Onun sarsılmaz dinginliği, Münir’in içindeki karmaşaya ışık tutar. Zamanla Münir, bu tanıdık olmayan kadında bir tür arınma, hatta yeniden başlama olasılığı görmeye başlar. Her ikisi de kendi yollarında yaralıdır, ancak birlikte iyileşme ihtimalleri doğar.

Film, geçmişin yüküyle geleceğin olasılıkları arasında sıkışmış iki insanın, sessizlik içinde kurdukları incelikli bağ üzerinden, bağışlama, umut ve ruhsal dönüşüm temalarını işliyor. Münir, dinginliğiyle içsel bir yolculuğa çağıran, kelimelerden çok bakışlarla anlatan, zarif bir varoluş öyküsü.