İzmirli olmasına rağmen İstanbul tutkunu bir genç kadın olan Kumru, yoğun iş temposunun bir parçası olarak günübirlik İzmir’e seyahat eder. Ancak, bu ziyaret onun için sadece bir iş gezisi olmaktan çok daha fazlasına dönüşecektir. İzmir’in sıcağı kadar sıcak bir hikâye, tesadüflerin buluşturduğu iki farklı ruhun sürprizlerle dolu bir yolculuğunda şekillenir.

İzmir aşığı ve yerel bir tamirci olan Fatih, o sabah sadece bir arkadaşına yardım etmeye çalışırken kendini hiç beklemediği bir durumda bulur: Kumru’nun kiraladığı aracın direksiyonunda. Birbirinden tamamen farklı hayatlara ve hayallere sahip bu iki insan, İzmir’in 39 derecelik kavurucu sıcağında aynı arabayı paylaşarak plansız bir yolculuğa çıkarlar.

Fatih’in İzmir’e olan sevgisi, Kumru’nun bu şehre ve ona dair her şeye olan uzaklığıyla çatışırken, aralarındaki dinamik sürekli değişir. Yol boyunca, İzmir’in sokakları, sahilleri ve gizli köşeleri, her ikisinin de kendilerine ve birbirlerine dair keşifler yaptığı birer durak haline gelir. Fatih, Kumru’yu İzmir’in eşsiz ruhuna hayran bırakmaya çalışırken, Kumru ise İstanbul’un sunduğu hız ve heyecanı savunur. Bu çekişme, aslında aralarındaki farkların köprüye dönüştüğü bir bağın temellerini atar.

Yolculuk ilerledikçe, ikisi de hayatlarındaki eksik parçaları fark eder. Kumru, hep aradığı ama bulamadığını düşündüğü aidiyeti sorgularken, Fatih ise kendi alışkanlıklarının ve hayallerinin sınırlarını zorlamaya başlar. İzmir’in sıcağı, yollarındaki zorluklar ve karşılaştıkları ilginç insanlar, bu iki yabancıyı beklenmedik bir şekilde yakınlaştırır.

Arabada başlayan bu kısa ama anlamlı serüven, sadece Kumru’nun ve Fatih’in planlarını altüst etmekle kalmaz, onların hayatlarını ve birbirlerine bakışlarını da sonsuza dek değiştirir. İzmir’in sıcak yollarında yaşanan bu macera, aynı anda hem eğlenceli hem romantik bir hikâye sunar, hem de bir şehrin iki insanı nasıl değiştirebileceğini anlatır.