Selma ve Sinan, yıllar içinde yıpranmış evliliklerinde artık birbirlerine tahammül etmekte zorlanan, duygusal bağları kopmuş bir çifttir. Geçmişte bir zamanlar mutlu olduklarını hatırlasalar da, hayatın getirdiği yükler ve birbirlerine karşı biriktirdikleri kırgınlıklar, ilişkilerini sessiz bir savaşa dönüştürmüştür. Selma, yıllardır kendi hayallerini bir kenara bırakmış, hayatını sıradanlaştıran rutinin içinde kaybolmuştur. Sinan ise iş hayatındaki stresi eve taşıyan, karısıyla arasına görünmez duvarlar örmüş bir adamdır.

Bu kopukluğun ortasında kalan tek kişi, lise son sınıfta okuyan oğulları Umut’tur. Umut, her şeyden önce kendi kimliğini bulmaya, dünyada kendine bir yer açmaya çalışan bir gençtir. Okulda hakkında eşcinsel olduğuna dair dedikodular dolaşmaya başladığında, kendisini kanıtlamak için çabalarken büyük bir baskı altında kalır. Arkadaş çevresindeki alaylar, aile içindeki sessizlik ve toplumun yargıları, onun ruhunda derin yaralar açar. Ancak ailesi, kendi sorunlarına o kadar gömülmüştür ki, Umut’un iç dünyasında kopan fırtınaları fark edemezler.

Baskının ve çaresizliğin ağırlığı altında ezilen Umut, bir gün aniden ortadan kaybolur. Selma ve Sinan, oğullarını bulmak için çıktıkları yolculukta, aslında sadece Umut’un değil, kendilerinin de ne kadar kaybolmuş olduğunu fark ederler. Birbirlerinden uzaklaştıklarını, evliliklerinin yıkıntılar arasında kaldığını ve ebeveyn olarak Umut’a ne kadar yabancılaştıklarını keşfederler. Oğullarını bulma çabaları, onları kendi geçmişleriyle, hayal kırıklıklarıyla ve yıllardır bastırdıkları duygularla yüzleşmeye zorlar.

Umut’un kayboluşu, Selma ve Sinan’ın aslında sadece bir çocuklarını değil, hayatlarının anlamını da kaybettiklerini fark etmelerine neden olur. Oğullarını ararken kendilerini de sorgulamaya başlarlar: Gerçekten mutlu olabilecekleri bir yaşam mümkün müydü? Umut’a daha iyi bir aile sunabilirler miydi? Kendi korkuları ve toplum baskıları, onları nasıl bir çıkmaza sürüklemişti?

Film, bir ailenin çatırdayan dinamiklerini, bireylerin kendi kimliklerini keşfetme mücadelesini ve toplumun bireyler üzerindeki baskısını incelikli bir dille ele alıyor. Görünürde bir kayıp hikâyesi gibi başlayan olaylar, aslında bir ailenin kendini bulma ve kabullenme sürecine dönüşüyor. Selma ve Sinan, oğullarını ararken belki de en çok aradıkları şey, yeniden anlamlı bir bağ kurabilecekleri bir hayatın mümkün olup olmadığıdır.