Sakshi, geçmişin karanlığından henüz kurtulamamışken, şimdi yedi yaşındaki kızını ölümcül bir tehlikeden kurtarmak zorundadır. Kızını, şeytani bir tarikatın kana susamış liderine kurban etmeye hazırlandıklarını öğrenen Sakshi, doğaüstü bir dehşetin, batıl inançların ve suskun kalabalıkların hüküm sürdüğü bir dünyada tek başına savaş vermek zorunda kalır.

Bu tarikat, kadınları bastıran kadim geleneklere sığınıp, her yeni nesil genç kızın acısını “kutsal” bir ayinle meşrulaştırmakta, “günahların temizlenmesi” adı altında vahşeti sürdürmektedir. Sakshi ise bu döngüyü kırmak için mücadele ederken, sadece kızını değil, tarikatın pençesine düşmüş diğer genç kızları da kurtarmak ister.

Ancak mücadele sadece fiziksel değil; Sakshi’nin zihni, yıllar önce kendi yaşadığı travmalarla parçalanmak üzeredir. Her adımda geçmişin hayaletleri, bastırılmış korkular ve toplumun sessizliği onun karşısına dikilir. Genç kadınlar bir bir yok olurken, bu suskunluk suç ortaklığına dönüşür.

Köyde uğursuzluğun sembolü olarak görülüp dışlanan Sakshi, inanç ile delilik arasındaki çizgide yürürken, kendi gücünü ve anneliğin dönüştürücü kuvvetini keşfetmeye başlar. Tarikatın karanlık sırlarını açığa çıkardıkça, bir yandan kızını zamana karşı kurtarmaya çalışır, diğer yandan sistemin derinlerine işlemiş korku zincirlerini kırmaya kararlıdır.

Kurban mı, kahraman mı?
Sakshi, bir annenin çaresizliğini, öfkesini ve kararlılığını tek bir çığlıkta birleştirerek karanlığı aydınlatmaya çalışır.
Ama ya o çığlık kimse tarafından duyulmazsa?