Karanlık bir yeraltı örgütü için çalışan soğukkanlı bir suikastçı, her görevden sonra gerçeklikle kabus arasında gidip gelen sarsıcı halüsinasyonlar yaşamaya başlar. Zihni, kanlı görevlerinin yankılandığı labirent gibi rüyalarda kaybolurken, geçmişine dair parçalar da bu kâbusların içinde belirir. Bu bölünmüş bilinç hali, onun zihnini yavaş yavaş parçalarken, bir gün aldığı yeni bir görev onu sınırlarının ötesine taşır: Hedef, oğlunu kısa süre önce kaybetmiş yaslı bir annedir.

Ancak plan göründüğü kadar basit değildir. Hedefini araştırmaya başladığında, bu kadının geçmişiyle kendi hayatının beklenmedik şekilde kesiştiğini keşfeder. Acı, pişmanlık ve bastırılmış anılar bir anda gün yüzüne çıkar. Örgütün ona yıllar önce söylediği hiçbir şeyin doğru olmadığını fark ettiğinde, suikastçının içindeki vicdanla sadakat savaşa tutuşur.

Kimin gerçek düşman olduğu, hangi anının hayal, hangisinin gerçek olduğu belirsizleşirken; suikastçı, yalnızca hedefini değil, kendi kimliğini de yeniden keşfetmek zorunda kalır. Her adımıyla kendi karanlığına biraz daha yaklaşır. Ve belki de ilk defa, tetik düşmeden önce bir yaşam kurtarmanın bedeliyle yüzleşir.