Yıllarca tehlikeli operasyonlarda görev almış, eski bir CIA ajanı olan John Creasy, karanlık geçmişinin izleriyle boğuşan, hayattan kopmuş bir adamdır. Emeklilik yıllarını sessiz ve yalnız geçirmeyi planlayan Creasy, Mexico City'de yaşayan zengin bir ailenin 10 yaşındaki kızı Pita’yı koruma görevini gönülsüzce kabul eder. Bu iş, onun için sadece geçici bir sığınak ve bir kaçış yolu olarak görünmektedir.

Ancak, zamanla bu küçük kızın masumiyeti ve saf ruhu, Creasy’nin sert kabuğunu kırmaya başlar. Pita, onun içindeki kaybolmuş insanlığı ve koruma içgüdüsünü yeniden uyandırır. Fakat bu kırılgan denge, Pita'nın kaçırılmasıyla bir anda alt üst olur. Eski ajan, bir kez daha aksiyona geçmek zorunda kalır, ancak bu sefer görev sadece bir kurtarma operasyonu değildir—bu, onu hayata bağlayan tek şey olan küçük kızı geri getirme savaşıdır.

Creasy, bu acımasız suç dünyasının derinliklerine inerken, yıllarca gömülü kalan tüm becerilerini ve deneyimlerini kullanarak bir ölüm makinesine dönüşür. Onu durdurabilecek hiçbir şey yoktur; Pita’yı kurtarmak için her türlü riski göze alır, her türlü bedeli ödemeye hazırdır. Kızın kaçırılmasının ardındaki gizli komploları ortaya çıkarmaya çalışırken, sadece Pita'yı değil, kendi ruhunu da kurtarmak için amansız bir mücadeleye girişir.

Bu yolculuk, Creasy’nin hem geçmişiyle yüzleşmesine hem de kaybettiği insanlığını yeniden kazanmasına olanak tanır. Artık, sadece eski bir ajan değil, bir intikam meleği olarak karanlık güçlere karşı savaşan bir kahraman olmuştur. Pita’yı geri getirmek ve onu güvende tutmak, Creasy için bir görevden öte, hayatının anlamına dönüşür. Bu tehlikeli ve duygusal yolculuk, her adımda onu daha da derine çeker ve sonunda Creasy’nin kim olduğunu ve neye inandığını yeniden tanımlamasını sağlar.