Gerçek bir olaya dayanan film, sıradan bir Kore-Gimpo iç hat uçuşunun yolcularını beklenmedik bir kabusun içine sürükler. Yolculardan biri olan Yong-dae (Yeo Jin-goo), uçakta bomba patlatarak uçağı kaçırır. Uçak korsanı, uçağın Kuzey Kore’ye, erkek kardeşinin yaşadığı yere gitmesini talep eder. Bu olay, hem yolcular hem de mürettebat için hayatlarının en büyük krizine dönüşür.

Uçak havalandıktan kısa bir süre sonra, Yong-dae'nin eylemiyle birlikte ortam aniden kaosa sürüklenir. Kaptan (Sung Dong-il), patlamanın etkisiyle ciddi şekilde yaralanır ve görme yeteneğini kaybeder. Uçakta büyük bir panik baş gösterirken, yardımcı pilot Tae-in, kaptan koltuğuna geçmek zorunda kalır. Bu zorlu görev, onun için yalnızca bir pilot olmanın ötesinde, insan hayatını kurtarmak için verilen bir mücadeleye dönüşür.

Tae-in, kendisini ve yolcuları korumak için elinden gelen her şeyi yapar. Gözleri görmeyen bir kaptan ile birlikte, içindeki korkuya rağmen mantıklı kararlar almak zorundadır. Yolcuların güvenliğini sağlamak için, uçuş sırasında gerekli manevraları yapmaya çalışırken, aynı zamanda Yong-dae'yi ikna etmeye de çalışır.

Kabin görevlisi Ok-soon (Chae Soo-bin) da bu dramada önemli bir rol oynar. Hem yolcuları sakinleştirmek hem de Tae-in'e yardımcı olmak için mücadele eder. Ok-soon, güçlü bir iradeye sahip bir kadın olarak, zorlu koşullara karşı dimdik durmaya çalışır.

Film, yüksek gerilimli anları ve karakterlerin yaşadığı içsel çatışmaları derinlemesine işleyerek izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunar. Uçağın içinde geçen mücadele, dayanışmanın ve cesaretin önemini vurgularken, aynı zamanda insan ruhunun sınırlarını zorlayarak bir grup insanın hayatta kalma mücadelesini gözler önüne serer. Uçak korsanının tehdidi altındaki bu yolculuk, hem bireysel hem de kolektif cesaretin bir hikayesini anlatmaktadır.