Mara, yaratıcı yazarlık dersleri veren genç bir profesör, yıllardır devam eden evliliğinde giderek artan bir huzursuzluk hissetmektedir. Eşi, deneysel müzikle uğraşan bir sanatçıdır ve dünyaları birbirine her geçen gün daha da yabancı hale gelmektedir. Mara, akademik hayatı ile kişisel sıkışmışlığı arasında bir denge kurmaya çalışırken, geçmişinden gelen bir figür tüm dengeleri altüst eder.

Bir gün, üniversite kampüsünde tanıdık bir yüz belirir: Matt. Özgür ruhlu, karizmatik bir yazar olan Matt, Mara’nın gençliğinde ona ilham vermiş, zamanında içinde yarım kalmış bir kıvılcım bırakmış biridir. Yıllar sonra yolları kesiştiğinde, aralarındaki edebiyat tutkusu ve entelektüel bağ yeniden alevlenir.

Mara, düşüncelerini altüst eden bu karşılaşmayı bastırmaya çalışır. Ancak, eşi son anda verdiği bir kararla, Mara’yı şehir dışındaki bir konferansa götürme planını iptal eder. Onun yerine, Matt kendisini Mara’ya eşlik etmeye gönüllü kılar.

Yol boyunca sohbetler derinleşir, geçmişin izleri bugüne taşınır. İçten gelen kahkahalar, eski anılar ve yarım kalmış cümleler havada asılı kalırken, ikisi de ilişkilerinin tam olarak ne anlama geldiğini çözmeye çalışır. Sınırlar bulanıklaşır, çekim gücü kaçınılmaz hale gelir.

Mara, kendisini hayatının en büyük içsel çatışmasının içinde bulur: Sadakat mi, yoksa bastırdığı hisleri keşfetme arzusu mu? Yolculuğun sonunda, vereceği karar sadece onun evliliğini değil, kim olduğunu da sorgulamasına neden olacaktır.