Aşkın, kusursuzlukla değil, iki eksik insanın birbirinde bulduğu tamamlayıcılıkla var olduğunu hatırlatan bu hikâye, kayıpların ardından umudun nasıl yeniden filizlenebileceğini gözler önüne seriyor. Hayatının en büyük aşkını trajik bir şekilde kaybeden Anderson, kalbinin bir daha asla sevemeyeceğine, hatta denemeye bile değmeyeceğine inanmıştır. Yıllarını bu duygusal boşlukla geçiren Anderson, dostlarının tüm ısrarlarına rağmen duvarlarını yıkmayı reddeder.

Ancak bir gün, en yakın arkadaşının hafif alaycı ama samimi bir meydan okumasıyla, hayatında rastgele bir yeri dolduran, küçük bir kafede garsonluk yapan ve kendi hayallerini çoktan rafa kaldırmış gibi görünen Katie’ye aniden çıkma teklifinde bulunur. Bu teklif, ikisi için de ilk başta yalnızca eğlenceli, hatta biraz da saçma bir şaka gibidir. Fakat zamanla, birbirlerinin yaralarını fark ettikçe aralarında beklenmedik bir bağ filizlenir.

Anderson’ın kırılmış kalbi ve Katie’nin hayata karşı küskün tavrı, karşılıklı anlayış ve samimiyetle yavaş yavaş çözülmeye başlar. Masum bir anlık cesaretin tetiklediği bu tanışma, her ikisinin de hayatında yeni bir sayfa açar; onlara aşkın kusursuz insanları değil, birbirinin eksik yanlarını tamamlayabilenleri buluşturduğunu kanıtlar.