İşkolik ve duygusal bağlardan kaçınan bir adam, bir gece işten geç saatlerde ayrılmak isterken kendini ofisinde kapana kısılmış bulur. Binanın giriş kapısını bir türlü bulamaz ve zamanla telefonunun çalışmadığını fark eder; telefon tamamen kaybolur. Panik içinde ofisteki diğer telefonları denese de hepsi bozuk çıkar. Saatler geçtikçe, ofis binasının uğursuz ve klostrofobik sessizliği tuhaf fısıltılar ve ayak sesleriyle bozulur. İlk başta hayal gücünün bir oyunu olduğunu düşünse de bu sesler giderek daha belirgin hale gelir ve adam, aslında yalnız olmadığını anlar.

Etrafındaki gölgeler hareket etmeye başlar, masaların ve dolapların ardında bilinmeyen bir varlık dolaşır. Adam, içinde bulunduğu tuhaf ve klostrofobik ortamda kaçış yolu ararken, ofisin yıllardır unutulmuş karanlık bir sırrını keşfeder. Bu sır, sadece bir ofis değil, zamanın ve gerçekliğin büküldüğü bir tuzak olduğunu ortaya çıkarır. Hayatta kalabilmek için aklını korumak ve bu esrarengiz ortamdan kaçmanın yolunu bulmak zorundadır.

Zamanla, karşılaştığı olaylar ve sesler ona işkolik yaşamı ve insan ilişkilerinden uzak durma tercihinin bedelini hatırlatır. Peki, bu kabustan uyanmanın bir yolu var mı, yoksa bu karanlık ofis sonsuza kadar onun hapishanesi mi olacak?